22 Kasım 2009 Pazar

Bebeğinizin ağlamasının nedeni siz olabilirsiniz ?

Ağlamak, bebeğinizin ilk iletişim kurma yoludur. Bebeğinizin ağlamak dışında sıkıntılarını anlatacak başka bir lisanı yoktur. Ağlayarak kendini anlatmaya çalışır. Ağlayan bebeğinizi kötü, yaramaz veya disiplinsiz olarak değerlendirmeden önce, ağlamasına neden olabilecek gereksinimlerini araştırmalısınız.

Acıbadem Bursa Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Bülent Öztürk: “Çalışmalar, bebeklerin çevrelerinde hissettikleri strese, ağlama yoluyla tepki gösterdiklerini ortaya koymuştur. Durum ne kadar stres verici olursa, ağlama da o denli uzun ve yoğun olmaktadır. Dolayısıyla, eğer bebeğin anne ve babası kötü bir gün geçirmiş ise, bu durum bebeğe yansıyabilir. Bununla beraber, evdeki hava sakin olduğu zamanlarda, bebeğin huysuzluğu da, durumdan etkilenme oranına bağlı olarak azalır.” Her zaman ikinci bebekler daha şımartıldıkları için muhtemelen daha uzun ağlarlar. Bazı günler bebeğiniz çok az ıkınma ya da sadece birkaç dakika ağlarken, bazı günler durdurulması pek mümkün olmayacak şekilde ve saatlerce ağlayabilir.

Ağlama nedenleri

• Açlık (Yeterli süt alamama, büyümenin hızlanması ile artan ihtiyaç gibi nedenler).

• Rahatsızlık (Bebeğinizin altının pis olması, çok sıcak veya soğuk ortamda bulunması gibi nedenler.).

• Yorgunluk (Çok fazla ziyaretçinin sürekli gürültü yapması gibi nedenler.).

• Hastalık ya da ağrı.

• Annenin yedikleri (Yediğiniz her türlü yemek, sütünüzü olumsuz etkileyebilir.).

• Annenin aldığı ilaçlar (Kafein, sigara, diğer ilaçlar.).

• Memede süt fazlalığı.

• Kolik.

• Fazla ilgi gereksinimi olan bebekler (Bazen hiçbir sebep yokken ağlayabilir.)

Bebeğiniz ilk doğduğu andan itibaren zaman zaman ağlar, çünkü anne karnı bebeğiniz için en ideal ortamdır ve orada oldukça rahattır. Her şey istediği gibidir. Nefes bile almasına gerek yoktur, çünkü her ihtiyacı karşılanır. Fakat doğduktan sonra ilk nefesini almasıyla akciğerleri dış atmosferle tanışır ve bebeğiniz ilk dünyaya gelir gelmez ağlamaya başlar. Doğduğunda bebeğiniz pek fazla ağlamazken, eve geldikten birkaç gün sonra saatlerce süren ağlama krizleri yaşayabilir. Bezini değiştirir, kucağınıza alırsınız, hatta emzirmek ya da biberon vermek istersiniz, ancak bunların hiçbiri onu susturmaya yetmez. Bebeğiniz o kadar güçlü ağlar ki, ağlamaktan yüzü kıpkırmızı olur. Midesi şiş ve gergindir; ayaklarını karnı üzerine çeker; elleri ve ayakları soğuktur. Bebeğinizin çok ciddi bir rahatsızlığı olduğunu sanıp, endişelenirsiniz ve hemen bebeğinizin doktorunu ararsınız. Bu tür belirtileri olan bir bebek ciddi derecede hasta değildir. Bebeğinizin yalnızca karnı ağrıyordur ve bu hastalık aslında bebekten daha çok size eziyet veren bir rahatsızlıktır.

Karın ağrısı
İnfantil kolik(kolik ağrısı), ilk 4–6 aylık bebeklerde, santral sinir sistemi henüz tam gelişmediği için şaşılık, çenede titreme, ürkme hareketi ve bazı ilkel refleksler devam eder. Bu süre içinde kas koordinasyonunu tam sağlayamadığından (örneğin; şaşılıkta farklı kas demetleri kasılıp gözler farklı yöne çekilir), bağırsaklarında da düzensiz kasılmalar olur. Bu kasılmalar kolik ağrıyı oluşturur. Nasıl bizim kaslarımıza kramp giriyorsa, bebeğinizin karnına da öyle ağrı girer. Bu nedenle özellikle geceleri, ayaklarını karnına çekerek ağlar. Bu ağlama bazen ıkınma şeklinde olabileceği gibi, bazen de saatlerce sürer. Karın ağrısı çeken bebeğiniz, genellikle karnı doyurulduktan sonra ağlamaya başlar. Buda, kolik olan bir bebeği, karnı aç normal bir bebekten ayıran işarettir. Halk arasında bu ağrı, gaz sancısı olarak tanımlanır ama ağrının asıl sebebi gaz değildir. Gaz, kolik ağrıyı arttırır. Gene de bebeğinizin gazını azaltabilirseniz, kolik ağrısı da hafifleyebilir.

Ağlayan bebek için neler yapılabilir?
Öncelikle şu bilmelisiniz ki, kolik ağrısına çeken bebeğinizin ağrıları son bulmayacak ve 4–6 ayına kadar devam edecektir. Direk bir tedavisi yoktur. 4–6 aya ulaşıncaya kadar çok çeşitli şeyler yaparsınız (ne yazık ki hiçbiri de fayda sağlamaz). Her şeyden önce, bebeğinizin karnının aç olup, olmadığından emin olmalısınız.

Öneriler

• Eğer bebeğinizin karnı açken, iyi bir şekilde karnını doyurduktan sonra, 2 saatten daha az ağlıyorsa, ağlamasının sebebi muhtemelen aç olduğundan değildir. Bununla beraber, başka öğünlerde de bunu deneyebilirsiniz. Bazen sadece emzirme esnasında rahatlık verici bir şekilde tutmak bile, yeni doğmuş bebeğinizin rahatlaması için yeterli olacaktır.

• Bebeğinizin bezini değiştirin ya da kucağınıza alarak gazını çıkarmaya çalışın.

• Bazı bebekler sallanmaktan, bazıları da şarkı ya da ninni söylenmesinden, saç kurutma makinesinin sesinden hoşlanır ve susarlar.

• Kucağınıza aldığınızda, kalp atışlarınızı duyan bebeğiniz rahatlar.

• Bebeğinizin karın ağrısı varsa, dikine tutmanız onu rahatlatacaktır.

• Karnı ağrıyan bebeğinizi, karnı üzerine yatırdığınızda ağrısı hafifler. Ayrıca bebeğinizi kucağınızda karnı üstünde tutarak, sırtına ve ayrıca saat yönünde karnına masaj yapmanız faydalı olacaktır.

• Bebeğinizin karnı üzerine, ısıtılmış bir şişe su yerleştirmek ya da ısıtılmış bir bezi karnının üstüne koymak, karın ağrısını geçirmek için yardımcı olabilir. Tabii ki şişenin ya da bezin bebeğinizi incitecek kadar sıcak olmamasına özen göstermelisiniz. Eğer su çok sıcaksa, bebeğiniz rahatsızlığını belli eder.

• Bazen bebeğinizi sallamak ya da dolaştırmak da yararlı olabilir.

• Bebeğinizi aşırı miktarda kucakta tutarak ona zarar geleceğinden korkmamalısınız. Tek sıkıntı kucağa alışması olabilir. Eğer yararı olduğunu görüyorsanız, bebeğinizi kucağınıza almaktan çekinmeyin.

• Karın ağrısı çeken bebeğinizi yumuşak bir battaniyeye sarmanız, kimi zaman çok yararlı olabilir.

• Bebeğinize yatıştırıcı vermek, beşik gibi bir yere koymak, araba ile kısa bir gezintiye çıkarmak gibi yöntemler de işe yarayabilir.

• Karın ağrısı çoğunlukla bebeğiniz gaz çıkardığında ya da altını kirlettikten sonra geçer. Bazen makatına bir termometre sokma yolu ile gaz çıkarmasını ya da dışkılamasına yardımcı olarak bebeğinizin rahatlamasını sağlayabilirsiniz.

• Eğer bebeğinizin karın ağrısı çok inatçı ise, mutlaka doktorunuza danışmalısınız.

Israrcı ağlama
Eğer bebeğinizin herhangi bir hastalık belirtisi yoksa, bundan sonra yapılması gereken belki de ne olacağını beklemektir. Bazı bebekler uyumak istediği için ağlar ve bu onlarda huzursuzluk yaratır. Bu yüzden bir süre ağlamadan uykuya dalamazlar. Tüm bu yukarda gösterilen yöntemleri deneyerek bebeğinizi susturamazsanız, bebeğinizin 20 dakika kadar beşiğinde ya da karyolasında ağlamasına izin verin.

Diş çıkarma
Bebeklerin 2 aydan sonra dişleri kabarır. Aslında dişler 14. hamilelik haftanızdan itibaren oluşmaya başlar ve doğumdan itibaren dişleri yukarı doğru hareketlenir. Bebeğinizin dişleri, 5–11 ayları arasında, diş etini yararak çıkar. 2. aydan sonra diş kabarması nedeni ile bebeğinizin ağızlarının suyu akar ve her şeyi ağzına sokup dişlerini kaşımak ister. Dişler çıkarken, diş etlerini yararak yukarı yönelir. Bu nedenle bebeğiniz, özellikle 4. aydan sonra gecenin bir vakti sıçrayarak uyanıp, ağlayabilir. Siz emzirdiğinizde de rahatlayarak uyur, ancak kısa bir süre sonra tekrar uyanır ve tekrar süt ister. Bunun sebebi anne sütünün rahatlatıcı, sakinleştirici özelliği ve sizin ten kokunuzdur. Bebeğinizin bu ağlama ya da ağrıları için yukarıdaki yöntemler işe yaramazsa, diş jeli ya da ağrı kesici de verebilirsiniz.

Bebekler için ciddi tehdit: RSV

Türk Neonatoloji Derneği, konusunda yapılan araştırmaların uluslararası düzeyde isimlerinin konuşmacı olarak katıldığı “Yüksek Riskli Yenidoğanlar ve Respiratuar Sinsisyal Virüs Enfeksiyonları” konulu ve İstanbul’da düzenlenen toplantı ile mevsimsel bir tehlike olan bu RSV yani Respiratuar Sinsisyal Virüs ile ilgili önlemleri ve tedavi yöntemlerini gündeme taşıdı.
BEBEKLERİNİZİ RSV’DEN KORUYUN
Dünya Perinatal Tıp Derneği Başkanı, Ispanya Neonatal Cemiyeti Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Xavier Carbonell - Estrany ve Prof. Dr. Murat Yurdakök’ün oturum başkanlığını üstlendiği toplantıda, konunun uzmanı hekimler, özellikle risk grubuna giren bebeklerin ebeveynlerini bu virüsü tanımaları ve önlem almaları konusunda uyardı.
RSV NEDİR ?
Respiratuar Sinsiyal Virüs (RSV), çocuklarda ve yetişkinlerde solunum yolu enfeksiyonlarına yol açan bir virüstür. Virüsün her yerde olabilme doğası nedeniyle, 1 yaşına kadar çocukların yüzde 50’si ve 2 yaşına kadar ise hemen hemen tümü bu virüsle tanışır. RSV, bebeklerde ve çocuklarda, burun tıkanıklığı, nezle, boğaz ağrısı ve ateş gibi soğuk algınlığı belirtileri ile ortaya çıkan ve bazen de orta kulak iltihabı ile devam eden, üstü solum yolları enfeksiyonu olarak kendini gösterir.

RSV’ye yakalanan bebeklerin yüzde 20-40’ı hırıltılı solunum güçlüğü semptomları ile bronşit veya zatürreeye varan alt solunum yolları hastalıklarına (LRTI) yakalanırlar. Mevsimsel bir virüs olan RSV, Ekim-Nisan ayları arasında ortaya çıkıp; özellikle prematüre bebeklerde, kronik akciğer hastalığı, konjenital kalp hastalığı ve bağışıklık yetersizliği olanlarda ciddi risklere neden olabilir.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) rakamlarına göre dünyada her yıl yaklaşık 400 bin bebek bu virüs nedeniyle ölmekte ve yine toplam yenidoğanların üçte birinde bu virüs nedeniyle alt solunum yolu enfeksiyonlarından biri oluşmaktadır. Virüsün bulaşma yöntemi insanlarla temastır. Kalabalık insan gruplarının bulunduğu yerlerde virüsü kapmak, Ekim-Nisan ayları arasında çok kolaydır. Virüs özellikle hastane ortamlarında daha da çabuk yayılır.
Risk Altındaki Çocuklar :
* Prematüre bebekler: Savunma sistemleri zamanında doğan bebeklere göre daha zayıf olan prematüre bebekler.

* Kronik akciğer hastalığı (Bronkopulmoner displazi) bulunan bebekler.

* Doğuştan (konjenital) kalp hastalığı bulunan çocuklar.
Alınabilecek Önlemler :
* Bebeğe dokunmadan ellerin yıkanması ve hijyene dikkat etmek.

* Bebeğin sigara içilen ortamlarda bulunmasına izin vermemek.

* Virüs, kullanılmış mendillerde saatlerce hayatta kalabileceğinden kullanılmış mendilleri ortadan kaldırmak.

* Bebeği kalabalık yerlere götürmemek (toplu taşıma araçları, eğlence merkezleri, kreş, okul vb)

* Solunum yolları enfeksiyonu şüphesi veya ateşi olan kişilerin/çocukların bebeğe temasını engellemek,

* Diğer küçük çocukları bebekten uzak tutmak, evdeki diğer çocuk ve bebekler için ayrı odalar hazırlamak.

* Bebeğin oyuncaklarını ve kullandığı malzemeleri sık sık yıkamak.

* Bebeği öpmekten kaçınmak.

* Koruyucu aşı ile ilgili doktordan bilgi almak.

Uyku sorunu olan bebeğin önce anne babasıyla ilişkisine bakıyoruz

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Zahmacıoğlu, daha çok büyük şehirlerdeki ailelerin çocuklarında uyku sorunu olduğunu belirterek “Anne baba ne kadar sakin, dingin ve sevecense bebek de olumlu etkileniyor ve daha rahat uyku uyuyor” diyor.

Bebeklerdeki uyku problemleri neden olur?
Öncelikle uykunun ruhsal durumi ile çok ilgisi var. Uyku önemli bir ayağı psikoloji olan fizyolojik bir süreçtir. Örneğin psikiyatrik bozukluklarda ilk belirtiler uyku sürecinde ortaya çıkabilir. Hatta İyi uyuyabilmek kabaca sağlıklı olma belirtisidir bile diyebiliriz. Halk arasında “derdi, tasası yok mışıl mışıl uyuyor” denir. Bunun dışında birçok tıbbi hastalık uyku işlevini bozar. Uyku şikâyeti ile gelen çocuk ve gençte mutlaka ayrıntılı bir öykü alınmalı ve fizik muayene gerçekleştirilmelidir. Genetik özellikler de çok belirleyici. Anne babada veya akrabalarda uyku sorunu varsa çocuklar da uyku sorunu yaşamaya meyilli olabiliyorlar.

Uyku problemi olan çocuklar için ne gibi tetkikler yapıyorsunuz?
Ayrıntılı bir öykü ve fizik muayene sonrası sorunu ruhsal çerçeveye dair olduğu kanaatine ulaşırsak öncelikle çocuğun yemesine, içmesine yani diğer günlük bedensel ihtiyaçlarının giderilme şekline, kalitesine bakarız. Tuvalet ve bedensel bakım da önemli gelişim göstergelerinden birisidir. Bunların dışında çocuk evde nerede yatıyor, kiminle yatıyor, sallanarak mı yatıyor, yalnız mı yatıyor, gece lambası istiyor mu gibi uyku işlevinin etrafında öbeklenen davranış kalıplarını analiz etmeye başlıyoruz. Bunları ebeveyn ile çocuk arasındaki ruhsal bağın niteliklerini anlayabilmek adına yapıyoruz.

Uyku sorunu olan çocukların anne babalarına neler öneriyorsunuz?
Anneler ve babalar huzurlu, güler yüzlü, hallerinden ve durumlarından memnunlarsa, ruhsal sorun yaşamıyorlarsa çocukların uyku için gerekli olan gevşeme, kendini bırakma gibi bedensel duruma daha rahat geçtikleri bilinir. Özellikle de büyük şehirlerdeki ebeveynlerin çocuklarında bu tür sorunlara daha sık rastlanıyor. Bebeğini sağlıklı yetiştirmek isteyen, ideal bir eş olmak için çabalayan, bir yandan da çalışan anneler, sürekli para kazanmak ve borç ödemek için koşturan babaların stresi çocuklara da haliyle geçiyor. Yani kafalarında maddi ve manevi bir sürü problem barındıran anne babaların ne kendileri ne de çocukları geceleri sağlıklı uyuyamıyorlar. Evin içine bulaşıcı diyebileceğimiz bir huzursuzluk hakim oluyor. Bu nedenlerle anne babalara öncelikle kendilerinin sakinleşmelerini stresten uzaklaşmalarını sağlamaya çalışıyoruz.
Ardından çocukla ilişkilerini olabildiğince düzene sokmalarını istiyoruz. Örneğin anne babasıyla yatmaktan keyif almayan bir çocuk var mıdır? Bazı konularda ebeveynlerin insiyatif almaları gerekmektedir. Günlük yaşamda gerekli değişimleri, düzenlemeleri yapmaları için ebeveynlere ve çocuklara ödevler veriyoruz. Kazanacakları faydaları sıralayarak onları değişim konusunda cesaretlendiriyoruz. Anne babalık işlevinin çocuğun büyümesi, gelişmesiyle sürekli revizyondan geçirilmesi gerektiğini anlatıyoruz. Bebek ve çocuk bakımının birbirlerinden ayrı durumlar olduğunu hatırlatıyoruz. Örneğin sürekli sallanmak isteyen bebeğe “Hayır sen artık sallanacak yaşta değilsin” dediğinde çocuğun buna tepki göstereceğini fakat bunla başetmenin yolları olduğunu belirtiyoruz. Bütün bunlar uzun vadede çocuğun uyku gibi temel fizyolojik işlevlerdeki yetkinliğini arrtıracak önlemlerdir.

H1N1 Domuz Gribi Bilgilendirme: Merak edilen sorular ve cevapları

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Meral Sönmezoğlu, H1N1 (domuz gribi) konusunda panik yapmadan korunma önlemleri alınması gerektiğinin altını çiziyor.

H1N1 (domuz gribi) ölümcül bir hastalık mıdır?
Hayır, her hastalanan ölecek diye bir yanlış inanış var. Oysa korunma önlemleri ile gençler bir hafta 10 gün içerisinde hastalığı geçiriyorlar. Dünyadaki çalışmalardan çıkan sonuçlara göre “bazılarında daha ağır seyredecek o hastaları erken tedaviye alın ve hastaneye yatırın. Bazılarını ise aşı yapın” deniyor. Biz de bunu uygulamalıyız. Herkes hasta olacak diye korkmayacağız, ama bazı grupların hastalığı geçirmemesine çalışacağız.

Gribinin belirtileri nelerdir?
Aşağıda bahsedilen belirtilerin tümü veya bazıları varsa;
• Ateş
• Öksürük
• Boğaz ağrısı
• Burun akıntısı veya tıkanıklığı
• Vücut ağrıları
• Başağrısı
• Titreme
• Yorgunluk
• İshal veya kusma

Grip belirtileri hafif ise, acil servise başvurmak gerekli midir?
• Tıbbi danışmanlık ve yardım gereken kişiler haricinde evde kalınmalı*
• Tıbbi yardım haricinde diğer insanlarla temastan kaçınılmalı

Grip belirtileriniz hafif ise acil servise başvurmanıza gerek yoktur. Eğer hastalandıysanız veya hastalık belirtilerini gösteriyorsanız evde istirahat ediniz ve çevrenizdeki kişilerden de onlara bulaştırmamak için uzak durunuz. Başkalarına bulaştırmamak için ellerinizi sık yıkamalısınız. Dışarıya çıkmak zorunda kaldığınız durumlarda maske kullanmalısınız, öksürük ve hapşırık durumlarında ise ağzınızı mendille kapatmalısınız. Bol sıvı alınız, besleyici gıdalar tüketiniz ve ateş düşürücü olarak parasetamol kullanınız.

2009 H1N1 virüsü, çoğu kişide hafif belirtiler göstermekte, ateş düşürücü dışında tıbbi ve antiviral tedaviye gerek kalınmamaktadır.

* H1N1 (domuz gribi) sırasında tıbbi danışmanlık ve yardım gereken kişiler;
• 5 yaşın altı özellikle 2 yaş altındaki çocuklar
• 65 yaş üzeri yaşlılar
• Hamileler
• Kronik hastalığı olan kişiler
o Kanser
o Kan hastalıkları
o Kronik akciğer hastalıkları (KOAH)
o Şeker hastalığı
o Kalp hastalıkları
o Böbrek hastalıkları
o Karaciğer hastalıkları
o Nörolojik bozukluklar
o Kas-sinir bozuklukları
o Zayıflamış bağışıklık sistemi (AIDS )

Ayrıca, sağlıklı insanlarda ciddi belirtilerin görülmesi de mümkündür.

Hangi durumda hastaneye gidilmelidir?
Grip geçirmekte olan kişilerde aşağıdaki belirtiler görüldüğünde mutlaka sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.

Acil Durum Belirtileri Nelerdir?

Çocuklarda;
• Hızlı veya zorlu nefes alma
• Mavimsi cilt rengi
• Yeterli nefes alamama
• Halsizlik
• Huzursuzluk, saldırganlık ve davranış değişikliği
• Belirtilerin artması
• Ateş ile beraber döküntülerin olması

Yetişkinlerde;
• Solunum zorluğu veya nefes darlığı
• Göğüste ve karında ağrı ya da basınç hissi
• Ani baş dönmesi
• Sersemlik ve uyku hali
• Şiddetli ve sürekli kusma

H1N1 (domuz gribi) tedavi eden ilaçlar var mı?
Evet. Domuz gribinin tedavisi veya bu hastalıktan korunmak için doktor kontrolünde kullanılabilecek ilaçlar mevcuttur. Bu ilaçlar doktor tarafından önerilmedikçe, reçetesiz olarak kesinlikle kullanılmamalıdır.

Hastalandığımızda evde ne kadar süre kalmalıyız?
Yedi gün kadar (ateş düşürücü ilaçlar almadan ateşsiz 24 saat geçene kadar) evde kalınmalıdır.

Gripten korunmak için ne yapmalıyız?
En önemlisi ve ilk yapmamız gereken ellerimizi yıkamak ve genel sağlığımızı korumaktır.
• Yeterli uykunuzu alın,
• Fiziksel olarak aktif olun,
• Stresten uzak durun,
• Bol sıvı alın,
• Düzenli beslenin.
Ayrıca;
• Grip virüsü ile bulaşmış yüzeylere dokunmayın,
• Hasta olan bireylerle temastan kaçının.

H1N1 (domuz gribi) virüsünün bulaşıcılık süresi nedir?
 Akut başlayan belirtiler ile birlikte yaklaşık +7 gün sürer
 Kuluçka Süresi: 1–4 gün, ortalama 2 gün
 Enfeksiyöz dönem:
 Belirtilerden 1 gün önce başlar, 7 gün boyunca bulaştırıcılık sürer.
 Çocuklar daha uzun süre bulaştırıcı olabilir.

Korunma için ne yapmalıyız?
Bulaşıcılığı önlemek için maske kullanmak ve kalabalık yerlerden kaçınmak gerekir.

Sağlığınızı korumak için (hem hasta, hem sağlıklı bireyler):
 Öksürürken ağız ve burun kapatılır (mendille),
 Ellerinizi su ve sabunla yıkayın, alkol içerikli el dezenfantanları kullanın (özellikle öksürdükten veya aksırdıktan sonra),
 Gözlerinize, burnunuza ve ağzınıza dokunmayın, çünkü virüs bu yolla yayılır.
 Hasta kişilerle temas etmekten kaçının,
 Grip olduysanız, okul ya da işe gitmeyin, istirahat edin.

El yıkama
Ellerinizi sık yıkamanız korunmanıza yardımcı olacaktır. Ellerinizi su ve sabunla yıkayınız veya alkol içerikli el dezenfektanlarla temizleyiniz. Ellerinizi 15 - 20 saniye su ve sabunla yıkamanız önerilir. Su ve sabun olmadığı zaman alkol içerikli mendiller kullanılabilir.

H1N1 (domuz gribi) aşısı güvenli midir?
Şu anda gündemdeki aşı Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa Birliği Sağlık Örgütü onay vermiş ve çok çeşitli testlerden geçirilmiştir. 240 vakada yapılan testlerde de yan etkilerinin çok düşük olarak tespit edilmiştir. Türkiye’de kullanılan aşılar dünya da kullanılanlarla aynı. Bir farkı yok. Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa Birliği Sağlık Örgütü onay vermiş ve uygulamaya başlamıştır.

Aşının felç yaptığına dair bir söylenti var. Bu konuda yorumunuz nedir?
1970’lerde Amerika da uygulanan domuz gribi aşısında böyle bir yan etki vardı ancak bu aşı farklı. O aşı yan etkisi olduğu için terk edilerek başka bir aşı üretilmiş. Hatta o dönemde ABD başkanı bile yaptırmış ama sonra yan etkilerinden dolayı durdurulmuş.

Aşı yaptırmak istemeyenlerle ilgili yorumunuz nedir?
Biz aşılanmıyoruz demek için bütün riskleri göze almamız lazım. Ben yaptırmak istemiyorum, ben güvenmiyorum diyerek aslında ulusal salgın yönetimine karşı çıkılmış oluyor. Çünkü bir kişinin hasta olması demek etrafındaki 20 kişiyi hasta etmesi ve bu zincirin de gitgide çoğalması demek. Bireysel değil, ulusal düşünmemiz gereken bir dönemdeyiz.

Denver II Gelişimsel Tarama Testi

Eğer çocuğunuzun konuşması, yürümesi, el becerileri, oyun davranışları konusunda sorularınız, ya da endişeleriniz varsa Denver II Gelişimsel Tarama Testini yaptırabilirsiniz.
Psikoloji ve psikiyatrideki rahatsızlıkların büyük bir kısmının çocukluk döneminde ki sorunlardan kaynaklandığı bilinen bir gerçektir. Özellikle 0-6 yaş dilimi kritik yaş olarak nitelendirilmiştir. Bu dönemde en yaygın olarak kullanılan test Denver II Gelişimsel Tarama Testi dir. Uzmanlar bir çok araştırmada bu testi kullanmaktalar. Nörolojide, psikiyatride ve psikolojide bu test çok yaygın olarak kullanılmaktadır. Denver II Gelişimsel Tarama Testi 4 ana gelişim alanı hakkında bize ayrıntılı bilgi vermektedir.

Dil gelişimi: Dil gelişimi ile zeka rasında çok sıkı bir ilişki olduğu uzmanlar tarafında sıklıkla söylenmektedir. Dil gelişimin temellerinin atıldığı ve konuşmanın en hızlı geliştiği dönemdir çocukluk.

Kişisel Sosyal gelişim: Kişisel sosyal gelişim özellikle çocuğun kendini ifade etmesi ve toplum içerisinde kendi kimliğini ve kişiliğini uygun bir şekilde ortaya koyması olarak tanımlanmaktadır. Okul öncesi dönemde çocuğun yabancı ortama( ana okuluna) girdiğinde çok farklı sorunlar yaşamaktadır. ve aileler hemen telaşa kapılmaktalar. Fakat şu bilinmelidir ki bu sorun bir sonuçtur. Bunun tohumları daha önceleri atılmıştır. İşte Denver II bu tür sorunların tespitinde önleyicilik fonksiyonunu üstlenmektedir.

İnce-Kaba motor gelişim: Öz bakım becerileri dediğimiz ve fiziksel beceriler dediğimiz yetenekleri kapsamaktadır. çocuğun yürümesi, tutması, koşması, merdiven çıkmasına, yemek yemesi, tuvaletini yapması, üstünü giyinmesi vb. yetenekleri kazanıp kazanmadığını ölçmektedir.

Denver II Gelişimsel Tarama Testi yaptırmanız için çocuğunuzda bir sorun olmasını beklememeniz çok önemlidir. Muhakkak bu testi yılda bir kere yaptırınız.

NİÇİN KİTAP

Niçin Kitap
Bize yaşamımızın kendimizi bildiğimiz ilk yıllarında “ oku da adam ol! “ dediler, hep.
“Okuyup adam olmak “ yalnızca okuyup bir okulu bitirmek midir? Elbette ki hayır..

Ders kitapları insana meslek kazandırmada gerekli bilgileri edindirir. Diploma da, bu bilgileri edindiğimizin belgesidir. Bu insanımız, şimdi bir meslek sahibidir. Ancak, bu kişinin kitap denince, aklına hep okul kitapları geliyor ise “ onun aklından zoru ve önemli birçok eksiği var “ demektir. Bu kişi ders kitaplarının dışında kitap okuma alışkanlığı edinmemiş ise, bakınız! Yaşam boyu ne zorluk ve engellerle karşılaşacaktır:

• Kişi tam donanımlı değildir,
• Bilgi dağarcığı zayıftır
• Sözcük belleği yetersiz olduğu için “kendini tanımda” zorlanır
• Dili çözülük değildir, konuşmada zorlanır
• İnsanı, kendini ve karşı cinsi tanımaz
• İletişim kurmakta bocalar
• Hiçbir zaman yaratıcı olamaz
• İş bulmak için yaptığı başvurularda yenilgiye uğrar
• Doğayı, insanı ve her iki ögenin rol aldığı olayları yorumlamakta ve çözüm getirmede olumsuzlukla karşılaşır.Bütün bu yetersizlik, başarısızlık ve zorlanmanın bir tek nedeni var… kitap okumamak!Üzülerek belirtmeliyim ki; toplum olarak okuma özürlüyüz. Bunun sorumlusu çocuklarımız, gençlerimiz değil… Biz yetişkinleriz.
Toplumumuzda kişi başına eğitim ortalama 3.8 yıl olup, Her 7000 kişiye bir okunmuş kitap düşmekte. Böylesi bir konumla “batı uygarlığını yakalamak” olanaklı değil..
Değişim gerekli..

Düşüncelerimizin değişimi, davranışlarımızı;
Davranışlarımızın değişimi, alışkanlıklarımızı;
Alışkanlıklarımızın değişimi, yaşam biçimimizi;
Yaşam biçimimizin değişimi de kaderimizi değiştirecektir.

Bu süreçte izleyeceğiniz yol sizin ve çocuğunuzun kaderinin belirlenmesi, demektir.
Bilgisayar ve Kitap İngiltere de yapılan bir araştırma, bugün, gençlerimiz ve çocuklarımızın da büyük ilgi duyduğu; eğitimin vazgeçilmez bir gereci bilgisayarların kitabın yerini tutmadığı gerçeğini
ortaya koymaktadır. Sınavlara kitabı ile hazırlanan öğrencilerin bilgisayarla olanlara nazaran daha başarılı oldukları saptanmıştır. Uzmanlar, bunun nedenini, öğrencinin elle tutabildiği ve özgürce istediği yere taşıdığı kitabında; önemli yerlerin altını çizebildiği ve yinelerken kitap ile daha iyi iletişim kurabilmesine bağlıyorlar. Bu ders kitaplarının dışında okunan roman, öykü, şiir ve diğer tür kitaplar için de geçerlidir.
Sonuç olarak; öğretmenin, karatahtanın ve tebeşirin, kalem- defter ve kitap sayfalarının
( büyülü kağıt dokusunun) eğitim ve öğrenimde ki sıcak ilişkisini teknolojik araç gereçler sağlayamazlar. Ancak, bilgiye ulaşmada hız ve zaman kazandıran yönleri ile yardımcı olmaları inkâr edilemez.KİTAP OKUMANIN YARARLARI

• Kitap okuma alışkanlığı edinmiş kişi, satırlar arasında yaşayan kişiler ve olaylar arasında ilişkileri yorumlamaya yönelir ve düşünmeye başlar. Sonraları, doğru sonuca varacak yolları bulabilmek ve yorumlamak ile doğru düşünme ve yorumlama alışkanlığı edinmeye koyulur,


• Dünyaya ve yaşama bakış açısı değişir. Yaşam boyu karşılaşacağı olayların üstesinden gelebileceği önlemleri alma yeteneği elde eder.


• Kitap okumak hayal gücümüzü geliştirir. Yaratmak için insan, önce hayal (imge, düş) eder. “ İnsan hayal ettiği sürece yaşar” özdeyişi insanın, insanlığın gelişmesi için gösterilen bir hedef, amaçtır, ulaşılması gereken sonuçtur. Dünyaya egemen ulusların “ icat, keşfetme yetenekleri bu hayal etme güçlerinden kaynaklanmak- tadır. Bunda çok okumanın ve araştırmanın rolü büyüktür.


• Okuyanlar, geçmiş ve gelecekleri arasında yorumlar yaparlar. Ne, neden, nerede, nasıl, niçin ve kim? gibi sorular sorup olayları sorgulama becerisini kazanmaya başlar… Bu bireysel davranış toplumsal bilinçlenmenin başlangıcıdır.


• Kişisel ve toplumsal olarak yeni bir kimlik kazanmamızı sağlar. İleri, çağdaş toplumların bilimsel gelişmişlik düzeyine erişmemiz için çok farklı kitaplar okumak koşuttur. Kişisel olarak “ çok okuyanın çok bildiği “ varsayılan toplulukta Söz alma/ verilme önceliği o’na aittir.


• Kitaplar sözcük dağarcığının gelişmesini sağlar. Toplum olarak okuma alışkanlığı- mızın yeterli olmaması nedeniyle konuşma sırasında kullandığımız sözcük sayısı ortalama 200 ila300 arası değişmektedir. Oysaki Türkçe sözlük 5200 sözcük taşımaktadır.


• Dilimizin gelişmesi için çok okumak koşuttur. Çok okuyan toplumlarda yabancı sözcükler o dil’e sataşmaz. Toplum varsa o sözcükleri dışlar. Toplum kendi dil’i-nin gelişmesi için yeni sözcükler türetir.


• Çok okuyan kişi hızlı okuma yetisi kazanır. Bu belirli sürede hızlı ve doğru düşünme, yorumlama alışkanlığına dönüşür.Sonuç olarak; Tek yönlü ve tek tür olmamak koşulu ile çok okuyan kişi öğrenim ve iş yaşamında olduğunca özel yaşamında da başarılı ve mutlu olur. Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür.


Kültür; okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden
Anlam çıkarmak, ders almak, düşünmek,
Anlama yeteneğini eğitmektir.
ATATÜRK (1936)

BEBEĞİN AŞILARI

Bebeğin aşıları
Aşılanmanın önemi: buşaşıcı hastalıkları önlemek amacıyla hastalık ortaya çıkmadan yapılan aşılar dünyadaki pek çok bulaşıcı hastalığı ve ölümleri büyük ölçüde önlemiş olan önemli tıbbi buluşlardandır. Bulaşıcı hastalığa yol açan mikroplar öldürülerek, canlılıkları azaltılarak ya da tipleri değiştirilerek aşı hazırlanır ve bunlar insana uygulanınca çocuk o hastalığı geçirmeden hastalığa karşı bağışıklık kazanmış olur. hastalığı önlemek tedavi etmekten hem çok daha kolay, hem de çok daha güvenlidir. Aşıları zamanında yaptırmanın ise ayrı bir önemi vardır.

Aşılar hakkında genel bilgiler: aşılama zamanı geldiğinde çocuk orta veya ağır derecede hasta ise aşılama ertelenir. Yapılacak aşıya karşı çocuğun alerjik reaksiyonu biliniyorsa aşılama yapılmaz. Gebelikte ve bağışıklık sisteminin bozulduğu hastalıklarda canlı virüs hastalıkları yapılmaz. Bunların dışındaki nedenler aşı yapılmasına engel olmaz.

Ülkemizde bebeklik döneminde yapılan aşılar:

Verem (BCG): Bebeğe ilk ay içinde verem aşısı yapılmalıdır. İkinci ya da üçüncü ayda yapılan verem aşısı daha fazla bağışıklık kazandırmaktaysa da veremin yaygın olduğu ülkemizde veremin yaygın olduğu ülkemizde bu kadar beklemek göze alınamaz. Verem aşısı yapıldıktan sonra üç gün banyo yapılmamalıdır. Verem aşısı ilk yapıldığında aşı yerinde hiçbir reaksiyon görülmez, ancak altı-sekiz hafta sonra aşı yerinde ufak bir kızarıklık ve sivilce benzeri bir şişlik saptanır. Daha sonra bu kaybolarak yerinde ufak bir iz bırakır. Yeni doğan döneminden sonra okula girişten önce ve daha sonra beş yıl arayla yirmi yaşına dek aşılama tekrarlamalıdır.

Karma Aşı (Difteri-Tetanoz-Boğmaca): Difteri, tetanoz ve boğmaca etkenlerinin öldürülerek çocuğa verilmesi esasına dayanır. 2., 4., 8., 18. ayda, 4 yaşta kas içine yapılır. Bundan sonra karma aşıdan boğmaca çıkarılır. 10 yaşında difteri tetanoz olarak yapılır. 10 yaşından sonra yapılacaksa erişkin tipi difteri aşısı yapılmalıdır. Her on yılda bir tetanoz aşısı tekrar edilmelidir.

Çocuk felci (Polio): Karma aşılarla aynı zamanda, ama ağızdan damla şeklinde kullanılır. Canlı aşıdır.

Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak aşıları: Ülkemizde kızamık hâlâ büyük sorunlara yol açmakta, ölümlere sebep olmaktadır. Kızamığın fazla görüldüğü yerlerde 9. ayda kızamık aşısı yapılır, 15. ayda tekrar edilir. 15. aydaki tekrarda sadece kızamık olarak değil, kızamık, kızamıkçık, kabakulak kombini şeklinde tekrarı uygundur. Kızamıkçık, özellikle gebe kadınlar tarafından ilk üç ayda geçirildiğinde bebeğe ağır hasarlara yol açan bir hastalıktır. Bu nedenle bir toplumda çocuk doğurma yaşına gelmiş her genç kızın aşılandığından emin olunmalıdır. 11, 12 yaşında kızamıkçık ve kabakulak aşılarının tekrarı gerekir.

Hepatit B (Sarılık): Sarılık etkenine mikroplar pek çok çeşittir. Ancak bunlardan hepatit B virüsü ilerde siroza ve karaciğer yetersizliğine yol açabilen bir mikrop olduğu için buna karşı aşı yapılması önemlidir. Hepatit B aşısı, bebek doğduğunda, 0. ayda, 1. ayda ve 6. ayda yapılır. Eğer anne hepatit B taşıyıcısı ise bebeğe aşıyla birlikte hepatit B�ye spesifik immunoglobülin verilmelidir. Bundan sonra 1. ayda ve 2. ayda aşı tekrarlanır ve bir yıl sonra aşı, bir sonra da tekrarlanması gerekir.

Hemofilus ınfluenza (B aşısı): menenjit aşısı olarak bilinen bu aşı özellikle 3 ay - 5 yaş arası çocuklarda ağır menenjit, boğaz, burun, göz, kulak enfeksiyonu yapan hemofilus ınfluenza bakterisine karşı bağışıklık sağlar. Karma ve çocuk felci aşısıyla birlikte 2., 4. ve 6. aylarda yapılabilir. 18. ayda tekrar edilir. İlk bir yılda yapılmamış çocuklara 12. aydan sonra tek doz olarak yapılır. 6 aydan sonra yapıldığında bir yaşına dek iki doz ve ikinci dozdan bir yıl sonra tekrar edilir.

Grip aşısı: Her yıl grip salgını yapabilecek başlıca mikroplar saptanır ve o yılın eylül ayına hazır olacak şekilde grip aşısı üretilir. Özellikle anaokuluna devam edenlere, kalp hastalığı olanlara, sık akciğer enfeksiyonu geçirenlere, astım hastalarına yapılması gereklidir. Diğer çocuklar için doktor ve aile ortak karar verebilir. Koruma yüzdesi düşüktür.

Günümüzde çiçek aşısı yapılmamaktadır. Ancak suçiçeği aşısı son yıllarda 15. ayında bebeğe uygulanmaktadır. Ayrıca şu andaki aşı takviminde karma ve çocuk felci aşıları 2., 3., 4. aylarda yapılmaktadır. Tercihe göre, yukarıda belirttiğimiz şekilde bu aylar içinde yapılabilir.

Aşılanma sonrasında ateş, aşı yerinde kızarıklık görülebilir. Bunlar görüldüğü takdirde parasetamol grubu ilaçlar verilmesi uygun görülür. Bu aşılar çocuğun sağlık durumuna, aşılara başlama yaşına ve mevsim koşullarına göre bazı değişiklikler yapılabilir.